Bu geziye iki şehir görüp iki büyük hayali gerçekleştirmek için çıkmıştım: İlki, Türkiye’de gördüğüm 81’inci şehrim olacak Çankırı’yı gezmek ve diğeriyse daha okul sıralarından beri adını duyduğum Hattuşa’yı adımlamaktı. Açıkçası hâlâ turizm deyince akla ilk gelen şehirlerden biri değil Çorum. Kültür ve tarih sevenlerin kaçırdığı çok şey var bu şehirde. Binlerce yıl boyunca medeniyetlere ev sahipliği yapmış Çorum, Anadolu’nun gerçek hazineleriyle dolu. Her karışında Hititlerden Friglere, Romalılardan Osmanlı’ya inanılmaz bir tarihin izlerini sürme şansı buldum bu gezinin Çorum bölümünde.
Hattuşa’yı gezmek için erken saatlerde Çorum merkezden yola çıkıyoruz ve 1 saatlik araç yolculuğuyla antik kentin girişine varıyoruz. İlk izlenim, buranın bildiğimiz antik kentlere pek benzemediği. Bir yamaca kurulu şehrin sadece küçük parçasını olduğumuz yerden görebiliyoruz. Kapıdan girip yarım saatte gezebileceğiniz bir yer değil. Aşağı ve Yukarı Şehir olarak geniş bir alana yayıldığından geziyi otomobilimizle yapmanın iyi olduğunu öğreniyoruz.
YÜRÜYEREK GEZMEK ZOR
Çorum’un Boğazköy sınırlarındaki kent, antik dönemin en önemli merkezlerinden biriydi. Hattuş olarak anılan şehrin adı ilk kez Hattiler zamanında geçer. MÖ 2000’lerde Anadolu’ya gelen Hattiler, Hitit Devleti’ni kurarak Anadolu ve Kuzey Suriye’de hüküm süren büyük bir uygarlığa ve süper bir güce dönüşürler. 1650 yılında Hattuşa başkent olur ve 400 yıl boyunca devletin başkentliğini yapar.
Biletlerimizi aldığımız noktada yeniden inşa edilmiş sur parçası o günlerin ihtişamını aktarmaya yetiyor aslında. Kent organizasyonu, korunmuş arkeolojik yapıları, zengin süslemeleri ve taş işleme sanatıyla Hattuşa tarihe ışık tutan yerlerden biri. Şehir ilk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilmiş ve alanda kazılar halen devam ediyor. Hattuşa 1986 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne, çıkarılan tabletlerse daha sonra UNESCO’nun Dünya Belleği Listesi’ne dahil olmuş.
Yukarı Şehir, sembol haline gelen eserlerin olduğu yer. Tapınaklar, Yerkapı Tüneli, Hiyeroglifli Oda, Büyük Saray kompleksi, dönemin taş işçiliğini aktaran anıtsal kapılar (Aslanlı Kapı, Sfenksli Kapı ve Kral Kapısı) burada. Aşağı Şehir sivillerin yaşadığı alan olarak biliniyor. Yaşam alanının ortasındaysa Büyük Tapınak var. Şehirden çıkan eserlerin çoğu Boğazköy ve Çorum Müzesi’nde sergilenirken parçaların en önemlileri Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gönderilmiş.
Kente 2 kilometre uzaklıktaki Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı, Hitit tarihinin en gizemli yerlerinden biri diyebilirim. Kayaların arasındaki dar bir geçit aracılığıyla ulaştığımız kabartmalar oldukça etkileyici.
Yolculuktaki diğer önemli durağımsa Alacahöyük. Buranın ayrı bir önemi var; Atatürk’ün emriyle ilk kazı çalışması 1935’te burada başlamış. Asıl keşifse 1835’te W. Hamilton tarafından yapılmış. Bahçeye girdiğinizde karşınızda küçük bir müze ve sağdaysa sfenksli bir kapı var. Önce höyüğün sfenksli kapısına yöneliyorum. O dönemlerde sfenkslerin çevreyi kötülüklerden koruduğuna inanıldığından 15 metre genişliğindeki kapının her iki yanında koca iki sfenks karşılıyor sizi. Adımlarımı adeta 2 bin yıl öncesine atıyorum buradan geçerken.
Çorum Müzesi’ni gezmeden şehirden ayrılmayın. 15 yıl önce gördüğüm şehir çok değişmiş, sokakları Çorum leblebisi eşliğinde geziyorum. Harika bir restorasyonla hayata döndürülen Veli Paşa Han’da İskilip dolması ve has baklava yiyin.
TÜM KATMANLAR KAZILAMADI
Höyük önemli bir sanat ve dini merkezmiş o zamanlar. Bölgede yapılan kazılarda dört önemli katmanla karşılaşılmış ancak üst katmanlarda anıtsal yapılara denk gelindiğinden maalesef bazı bölgelerde çalışmalar derinleşememiş.
İlk katman Roma, Helen, Selçuklu, Osmanlı, ikinci katman Hitit, üçüncü katman Hattiler ve dördüncü katmansa ana toprak üzerine kurulu ilk uygarlık katmanı olarak kabul ediliyor. Blok evleri, savunma tünelleri, su kanalları, tahıl ambarlarıyla gerçek bir açık hava müzesi.
Hititler döneminde bir nebze Hattuşa’nın gölgesinde kalmış olsa da 3 bin yıllık kral mezarlarından çıkan altın ve gümüşten değerli eserler buranın önemini anlatmaya yetiyor. Kazılardan çıkan eserlerin bazıları bahçe içindeki müzede sergileniyor.